İSTİKLAL MARŞI (SENARYO)

İSTİKLÂL MARŞI

     (l Perdelik Piyes)

 OYNAYANLAR: (Öğretmen, Atilla, Nur, Mete, Serpil, Ateş, Güneş, birinci öğrenci, ikinci öğrenci, üçüncü öğrenci, dör­düncü öğrenci.)

               İSTİKLÂL MARŞI

MECLİS: l (Öğretmen ve Öğrenciler )                                                                                                                     DEKOR: (Bir sınıf. Duvarda Atatürk'ün ve Mehmet Akif'in resimleri ve bir bayrak.)

 

ÖĞRETMEN- Sevgili çocuk­lar! Bugünkü dersimizin ne olduğunu biliyorsunuz değil mi?

ÖĞRENCİLER- İstiklâl Mar­şı ve onu yazan şair Mehmet Akif...

ÖĞRETMEN- Sizlere İstiklâl Marşı'mızı ve onun şairi hak­kında büyüklerinizden bir şeyler öğrenmenizi, bazı şiirlerini ezberlemenizi söylemiş­tim. Bunu yaptınız mı?

ÖĞRENCİLER- Yaptık öğ­retmenim!

ÖĞRETMEN- Aferin size! Şimdi sen söyle Atilla! İstiklâl Marşı ne demektir?

ATİLLA- Milletimizin kurtu­luşunu, kuvvetini, birliğini an­latan ve bütün millet tarafın­dan beğenilip benimsenen, tö­renlerde söylenen marştır.

ÖĞRTEMEN-   Sen   söyle Nur! Türk'lerin İstiklâl Mar­şı'nı Mehmet Akif nerede ve hangi yılda yazdı?

NUR- Ankara'da 1921 yılı Şubat ayında yazdı. Bu şiir 12 Mart 1921 tarihinde Büyük Millet Meclisi'nde resmen Milli Marş olarak oy birliği ile kabul olundu.

ÖĞRETMEN- Aferin sana...Sen cevap ver Mete! Mehmet Akif nasıl bir şairdir?

METE- Mehmet Akif vatanı­nı seven büyük bir şairdir. Ya­şadığı çağlarda Türk ulusu bir çok savaşlara girmiş, bozgun­lara uğramış, büyük topraklar kaybetmişti. O halkın çektiği ıstırabı haykırdığı gibi zaman zaman kazanılan büyük zafer­leri de güzel şiirlerle övmüş­tür. Mehmet Akif, Türk ulusu­nun yirmi beş asırlık büyük bir ulus olduğunu, her zaman hür yaşamış olduğunu söyler ve asla esir ve güçsüz olma­dığını haykırırdı. En umutsuz günlerde bile bu inancını kay­betmedi. İstiklâl   Savaşı'nda da Anadolu'ya geçerek sonu­na kadar şiirleri, yazıları ve sözleri ile çalıştı. Vatanın kur­tuluşuna yardımcı oldu.

ÖĞRETMEN- Doğru! Şimdi onun Birinci Dünya Sava­şı'nda yazmış olduğu ve mil­let tarafından en çok sevilen ve tutulan şiiri hangisidir? Bu­nu kim biliyor?

ÖĞRENCİLER- "Çanakkale Şehitleri!" şiiri.

ÖĞRETMEN- Bunu bildiniz! Şimdi Çanakkale Savaşı hakkında bilgi vermek isteyenler parmak kaldırsın! (Bütün par­maklar havaya kalkar.)

ÖĞRETMEN- Görüyorum ki bunu hepiniz anlatmak isti­yorsunuz. Ama hep birden ko­nuşacak olsanız bir şey anla­şılmaz. Sen Serpil bu savaşı anlat!    Böylece    Mehmet Akif'in o şiiri niçin yazmış olduğunu öğrenelim.

SERPİL- Birinci Dünya Sa­vaşı'nda Türkler hemen he­men bütün dünya ile savaş ha­linde idiler. Bir tarafta Türk­ler, Almanlar, Avusturyalılar ve Bulgarlar el eleydi. Karşı­mızda da İngiltere, Fransa; İtalya, Rusya ve komşuları gibi büyük devletler yer al­mışlardı. Düşmanlarımız bizi çökertmek için deniz yoluyla Çanakkale Boğazı'ndan gir­mek, İstanbul'u almak ve Ka­radeniz yoluyla zor bir duru­ma düşmüş bulunan Rusya'ya yardım göndermek istiyorlar­dı. Onun için Çanakkale Bo­ğazı'nın önüne yüzlerce savaş gemisi yığdılar. Karaya da bü­yük kuvvetler çıkardılar. Bo­ğazı zorlamaya başladılar. Ama Türkler orada çok büyük bir kahramanlık göstererek düşmana adım attırmadılar.

Bir çok düşman gemilerini top ateşi ile batırdıkları gibi kara­ya çıkan düşman ordularını da denize döktüler. Çanakkale'de Türklerin kazandıkları zafer düşmanlarımız tarafından bile övüldü...

ÖĞRETMEN- Doğru!... De­mek oluyor ki Şair Mehmet Akif de Türklerin Çanakka­le'de kazandıkları bu büyük zafer üzerine o şiiri yazmış.

SERPİL- Evet öğretmenim!

ÖĞRETMEN-  Bu şiiri kim biliyor?

ATEŞ- Ben biliyorum. Benim dedem orada şehit olduğu için babam bu şiiri bana küçük iken ezberletmişti. Kendisi de her zaman söyler!.

ÖĞRENCİLER- Peki Ateş! Ortaya çık ve şiiri oku! (Ateş ortaya çıkar, şiiri okur.)

 ATEŞ-           "Vurulup tertemiz al­nından uzanmış yatıyor."

"Bir hilâl uğruna Yarab ne gü­neşler batıyor."

"Ey bu topraklar için toprağa düşmüş asker."

"Gökten ecdat inerek öpse o pak alnı değer."    

"Sana dar gelmeyecek makberi kimler kazsın?"

 "Gömelim gel seni tarihe de­sem sığmazsın:"

"Bu taşındır diyerek Kabe'yi diksem başına:"

"Ruhumun vahyini duysam da geçirsem taşına"

"Sonra gök kubbeyi lâhdine yapsam da tavan"

"Yedi kandilli Süreyya'yı uzatsam oradan"

"Tüllenen mağribi akşamları sarsam yarana"

"Yine bir şey yapabildim di­yemem hatırana!"

(Öğretmen   ve   öğrenciler Ateş'i alkışlarlar...O da selâm   vererek yerine geçer.)

ÖĞRETMEN- Aferin Ateş! Çok güzel okudun!

ATİLLA- Mehmet Akif'in bu şiirini de ben okumak istiyo­rum izin verir misiniz? ÖĞRETMEN- Bu şiir ne hak­kında yazılmış?

ATİLLA- Bilgisizliği yeren;halkı çalışmak için şevke geti­ren, başımıza gelen felâketle­rin hep bilgisizlikten doğdu­ğunu anlatan bir şiir efendim.

ÖĞRETMEN- Bu şiiri ne za­man yazmış?

ATİLLA- Balkan Savaşı'ndan sonra...

ÖĞRETMEN- Peki oku da dinleyelim!

ATİLLA- (Ortaya çıkar ve "Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?" dedikten sonra şiiri okur:)

"Olmaz ya... Tabii... Biri in­san. Biri hayvan"

"Öyleyse cehalet denilen yüz karasından"

"Kurtulmaya azmetmeli baş­tan başa millet"

"Kâfi mi değil yoksa bu son ders-i felâket?"

 "Son ders-i felâket neye mal oldu düşünsen?"

 "Beynin gözyaşı olup akardı gözünden"

"Son ders-i, felâket ne demek­tir? Şu demektir;"

"Gelmezse eğer kendine mil­let, gidecektir."

"Zira yeni bir darbeye artık dayanılmaz."

"Zira bu sefer uyku ölümdür, uyanılmaz."

 

(Öğretmen ve öğrenciler ken­disini alkışlarlar.)

 

ÖĞRETMEN- Sen de şiiri güzel okudun! Yalnız şair bu şiirinde ne demek istemiş? Bi­ze bunu da açıklarsan şiiri da­ha iyi anlarız.

ATİLLA- Mehmet Akif Türk milletinin o zaman uğramış olduğu bozgun ve felâketin sebebini milletçe geri kalışı­mızda, bilgisizlikte buluyor. Bu bozgunun bize bir ders ol­masını, herkesin çalışmasını, bilgice yücelmesini istiyor. Milletin ancak o zaman kur­tulabileceğini söylüyor.

ÖĞRETMEN- Balkan Savaşı hakkında bize kim bilgi vere­cek?

GÜNEŞ- Ben vereyim öğret­menim!

ÖĞRETMEN- Bize verece­ğin bilgiyi nereden öğrendin?

GÜNEŞ- Benim dedem Bal­kan Türkleri'nden imiş. Bal­kan Savaşı'ndan sonra göçmen olarak gelmiş. Ben daha küçükken bana hep oralarını anlatır, Rumeli Türküleri'ni söylerdi. Oralar çok güzel yerlermiş... Topraklan çok verimli imiş. Hepsini düşmana bırakıp kaçmışız.... Atalarımı­zın kanlarını dökerek aldıkları bu topraklardan, inanılmaz bozgunlara uğrayarak çekil­mek zorunda kalmışız...

ÖĞRETMEN- Balkan Sava­şı'nda hangi uluslar bize karşı birleştiler?

GÜNEŞ- Yunanlılar; Bulgar­lar, Sırplar; Karadağlılar!...

ÖĞRETMEN- Bu savaş han­gi yılda oldu?

GÜNEŞ- 1912 yılında öğret­menim!

ÖĞRETMEN- Peki bildikle­rini kısaca anlat!

GÜNEŞ- O sıralarda Türkler dünyada hemen hemen yalnız imişler. Bütün büyük milletler Osmanlı İmparatorluğu'nu parçalamak, topraklarını pay­laşmak için planlar kuruyorlarmış. İşte Rumeli'yi almak için Balkan devletlerini silâh­landırıp kışkırtan onlar olmuş. Savaş başlayınca da hangi taraf kazanırsa kazansın, eski sınırların değişmeyeceğini ilân etmişler. Asırlar boyunca geri kalmış olan memleketi­miz; bunun acısını bu savaşta ilk defa görmüş. Bilgisiz ko­mutanlar; silâh kullanmasını bile bilmeyen erler, koca Ru­meli'yi bir yıl içinde düşmana bırakarak geri çekilmek zo­runda kalmış. Memleket için­deki sen ben kavgaları da halkı ikiye bölmüş olduğun­dan felâket felâketi kovala­mış. Bu savaştan bir yıl önce İtalyanlar bugün Libya dedi­ğimiz Trablusgarp ile On iki Adaları baskınla alıp donan­mamızı da yakmış oldukları için çok zor durumda kalmı­şız.

ÖĞRETMEN- Güneş doğru şeyler anlattı... İşte Şair Meh­met Akif Ersoy bu büyük boz­gunun sebebini herkesten iyi anlamıştı. Türk ulusunu bu fe­lâkete sürükleyen şey, birbiri­ne düşmüş olması, bilgisiz ve geri kalması idi. Avrupalılar bilgisizliği çoktan yenmişler, fabrikalar kurmuşlar; yollar yapmışlar, çok ilerlemiş ve kuvvetlenmişlerdi. Biz ise onlardan alabildiğine geri kal­mıştık. Bir memleket böyle geri kaldı mı komşuları onun topraklarına mutlaka göz ko­yar. Onu ortadan kaldırmak için ellerinden gelen her şeyi yaparlar. Peki çocuklar. Türki­ye'nin kurtarıcısı Atatürk ne­rede doğdu?

ÖĞRENCİLER- Selânikte...

ÖĞRETMEN- Selanik şimdi hangi milletin elinde?

ÖĞRENCİLER- Yunanlı­lar'in elinde...

ÖĞRETMEN- Sen söyle Gü­neş! Selânik'i ne vakit kaybet­tik.

GÜNEŞ- Balkan Sava­şı'nda...

ÖĞRETMEN- Demin bir şey söylemiştik. Avrupalı büyük devletler Balkan Savaşı'ndan sonra, hangi taraf kazanırsa kazansın sınırların değişmeyeceğini bildirmişlerdi. Bu söz­lerinde durdular mı?...

GÜNEŞ- Durmadılar öğret­menim. Topraklarımızın pay­laşılmasına razı oldular. Hattâ düşmanlar güzel Edirne'yi bi­le almışlar. İstanbul'a da yak­laşmışlardı. Sonra aralarında anlaşmazlık çıkınca; Türkler son bir gayretle toparlanıp ile­ri atıldılar ve güzel Edirne'yi düşmandan kurtardılar. Mimar Sinan'ın en güzel ve en usta eseri olan Selimiye Camisi'ni Türk bayrağına kavuşturdular. ÖĞRETMEN- Sen Balkan Savaşı'nı iyi öğrenmişsin Gü­neş... Tarihin bu acı olaylarını her Türk'ün iyice bilmesi ve bellemesi şarttır. İnsanlar geç­miş felâketlerden ders alması­nı bilemezlerse onları yeni fe­lâketlere uğramaktan kimse kurtaramaz. Şimdi İstiklâl Savaşı'na geçelim. Savaş, sen bize bunu kısaca anlat baka­lım.

SAVAŞ- Birinci Dünya Sava­şı'ndan da yenik çıkmıştık. Bizimle el ele olan devletler­den, önce Bulgaristan sonra Avusturya ve Almanya düş­mana boyun eğince, biz de ça­resiz olarak yenildiğimizi ka­bul etmek zorunda kaldık. Düşmanlarımız Versay'da bi­ze çok ağır barış şartları imza­lattılar. O koca Osmanlı İmpa­ratorluğu'ndan geriye pek az yer kalması... İstanbul ve Bo­ğazlar bile elimizden alınmıştı... Mersin, Adana; Gazian­tep, Maraş, Fransızlar, Antalya ve çevresi İtalyanlar; Karade­niz kıyıları kısmen İngilizler ve Pontus Rumları tarafından, İzmir ve Ege de Yunanlılar eliyle işgal edilmişti. Ordula­rımız dağıtılmıştı. Hainler düşmanlarla işbirliği yapıyor­du. Doğu Anadolu'da da bir Ermenistan hükümeti kurul­mak isteniyordu.

ÖĞRETMEN- Sonra ne ol­du?

SAVAŞ- Bütün dünya Türk ulusunun artık bir daha diril­memek üzere çöktüğüne ina­nıyordu. İşte bu sırada Ata­türk Samsun'a çıktı. O ve ar­kadaşları. Türk ulusunun hiç bir zaman ölmeyeceğine ina­nıyordu. Memleket toprakları yabancı ordular tarafından çiğnenirken yer yer vatanse­ver insanlar kendiliklerinden cepheler kurmuşlar ve karşı koymaya başlamışlardı. Ata­türk bunların başına geçti. Memleketin bütün vatansever insanlarını çevresine topladı... Kurtuluş Savaşı açarak bütün dünyaya meydan okudu. Düş­manları silip süpürdü. Ankara'nın önlerine kadar gelmiş bulunan Yunan ordusunu de­nize döktü. Vatanı kurtardı.

ÖĞRETMEN- İyi özetledin. Peki Atatürk Samsun'a hangi tarihte ayak bastı? SAVAŞ- 19 Mayıs 1919'da...

ÖĞRETMEN- İstiklâl Savaşı, Türklerin bütün tarihleri bo­yunca en zor şartlar içinde ka­zanmış oldukları en büyük za­ferdir. Atatürk'ün hizmeti yal­nız vatanı kurtarmak mıdır?

SAVAŞ- Hayır öğretmenim!... O zaferden sonra cumhuriyeti de kurmak, Türkiye'yi bir Or­ta Çağ devrinden kurtaracak devrimleri yapmakla da Türk ulusuna hizmet etmekten geri kalmamıştır.

ÖĞRETMEN- Eğer bugün özgür bir vatanda yaşıyorsak, memleketimizde okullar, üni­versiteler: fabrikalar açılmış­sa: Türkiye’nin sözü hür dün­yada şerefle geçiyorsa, bütün bunlar Atatürk'ümüzle olmuş­tur. Şimdi başka bir şey sora­cağım. Ateş, sen cevap vere­ceksin. Şair Mehmet Akif Anadolu'ya ilk olarak ne za­man geçti?

ATEŞ- Yunanlılar İzmir'e çıktıkları 15 Mayıs 1919'dan hemen sonra...

ÖĞRETMEN- İlk olarak ne­reye gitti?

ATEŞ- Balıkesir'e... Ege hal­kı hemen bu Yunan saldırısına karşı koymaya başlamıştı. O da kendilerini teşvik etmek için gitti. Oralarda güzel söy­levler verdi. Sonra İstanbul'a dönerek burada da millî uya­nışı destekleyen şiirler, maka­leler yazdı. Bir yıl sonra ise zaferin sonuna kadar dönme­mek üzere yeniden Ankara'ya gitti. Ankara'da ve Kastamo­nu'da çalıştı. Bütün cepheler­de dolaştı... Büyük Millet Meclisi'nde de hizmet etti.

ÖĞRETMEN- Mehmet Akif, İstiklâl Marşı'nı zaferden ön­ce mi sonra mı yazdı? Cevap ver Serpil!

SERPİL- Önce yazdı...

ÖĞRETMEN- Pekâlâ!   Bu marş nasıl yazıldı? Söyle ba­kalım!...

SERPİL- Milli ordu kurul­muş, ufuklarda zafer ümitleri belirmişti. Büyük zafer için son hazırlıklar tamamlanmak üzere idi. Yunan orduları ilk yumrukları yemiş, Türk'ü ye­re sermenin; Ankara'yı ele ge­çirmenin bir hayal olduğunu anlamaya başlamıştı. İşte bu sıralarda ordular ve halk için bir istiklâl Marşı isteği belirdi Hükümet de İstiklâl Marşı için şairler arasında bir yarış­ma açtı. Birinciliği kazanacak olan şiirin sahibine beş yüz li­ra mükâfat da konulmuştu. O zaman için bu büyük bir para idi.... Millî Eğitim Bakanlığı tarafından idare edilen bu ya­rışmaya yedi yüz kadar şiir geldi.

ÖĞRETMEN- Mehmet Akif bu yarışmaya katıldı mı?

SERPİL- Hayır öğretme­nim.... O bu yarışmaya katıl­madı.

ÖĞRETMEN-Niçin?...

SERPİL- Onun yaradılışı bu çeşit yarışmalara katılmasına uygun değildi. Sonra işin için­de para mükâfatı oluşu da ho­şuna gitmiyordu.

ÖĞRETMEN- Peki sonra ne oldu?

SERPİL- Gönderilen yedi yüz şiir içinde güzelleri vardı. Fakat hiç biri tam olarak Mec­lis'e güzelliği hakkında inanç veremiyordu. Öyle bir şiir is­teniyordu ki, milletin kükreyi­şini; Türk ulusunun yüceliğini tam olarak belirtsin. Bunu düşünen o zamanki Millî Eğitim Bakanı Hamdullah Suphi; bu işi ancak Mehmet Akif'in ya­pabileceğini anladı. Ona gide­rek bu marşı yazmasını kendi­sinden istedi. Mehmet Akif'te bunun üzerine İstiklâl Marşı'nı yazdı. Bu şiir Büyük Millet Meclisi'nde okunduğu zaman bütün Milletvekilleri heyecana kapılmışlar ve Şair Mehmet Akif'i uzun uzun al­kışlamışlardır. Aranan şey bu­lunmuştu. Şair Mehmet Akif o günün hayatının en mutlu günü olduğunu söylemişti. Sonra da 12 Mart 1921 tari­hinde bu şiir İstiklâl Marşı olarak resmen kabul edildi. Daha sonra da bunun beste­lenmesi için yarışma açıldı. Zeki Bey adında bir besteci­nin eseri birinciliği kazandı. İşte bugün söylediğimiz millî marşımızın yazılışı ve bestelenişi bu şekilde olmuştur, öğ­retmenim... Onu yazan Şair Mehmet Akif; besteleyen ise Zeki Üngör’dür

ÖĞRETMEN- Aferin Serpil! Görüyorum ki bugünkü dersi­nizi hazırlamak için hepiniz çok iyi çalışmışsınız. Peki, bu marşı Mehmet Akif kime ar­mağan etmişti?

SERPİL- Kahraman ordumu­za...

ÖĞRETMEN- Bu da doğru! Şimdi hepiniz sıra ile bu mar­şın birer dörtlüğünü okuya­caksınız. Böylece Türk ulusu yaşadıkça anılacak ve söyle­necek olan bu şiirin bütününü okumuş olacağız! Haydi Atil­la! Sen başla! Sıra ile ortaya çıkarak birer birer okuyacak­sınız!

ATİLLA- (Ortaya çIKAR)
 "Korkma! Sönmez bu şafak­larda yüzen al sancak." 
"Sönmeden yurdumun üstün­de tüten en son ocak."
 "O benim milletimin yıldızı­dır, parlayacaK
"O benimdir, o benim milleti­mindir ancak."

(Atilla çekilir, Nur gelir.)

 NUR-                                               
"Çatma, kurban olayım
çehreni ey  nazlı Hilâl!"
"Kahraman ırkıma bir gül. Ne bu şiddet, bu celâl?" 
"Sana olmaz dökülen kanları­mız sonra helâl;" 
"Hakkıdır, Hakk'a tapan milletimin istiklâl."

 (Nur yerine geçer, Mete gelir.)

 METE-                                 
"Ben ezelden beridir
hür yaşadım, hür yaşarım."

                      
"Hangi çılgın bana zincir vu­racakmış? Şaşarım!" 
"Kükremiş sel gibiyim: Ben­dimi çiğner, aşarım:"
"Yırtarım dağları, enginlere sığmam taşarım."

(Mete yerine geçer, Serpil ge­lir.)

SERPİL-                              
"Garbın afakim sar­
mışsa, çelik zırhlı duvar;"
 "Benim iman dolu göğsüm gi­bi serhaddim var"
Ulusun, korkma! Nasıl böyle
bir imanı boğar." 
"Medeniyet dediğin tek dişi kalmış canavar?"

(Serpil, yerine geçer, Ateş ge­lir.)

ATEŞ-                                  
"Arkadaş! Yurduma
alçakları uğratma sakın;"
"Siper et gövdeni, dursun bu hayasızca akın."
"Doğacaktır sana va’dettiği günler Hakk'ın..." 
"Kim bilir, belki yarın, belki yarından da yakın."

(Ateş yerine geçer. Güneş ge­lir.)

GÜNEŞ-
"Bastığın yerleri
toprak diyerek geçme, tanı." 
"Düşün altındaki binlerce ke­fensiz yatanı."
"Sen şehid oğlusun, incitme yazıktır, atanı:" 
"Verme, dünyaları alsan da, bu cennet vatanı."

(Güneş  yerine geçer, Birinci öğrenci gelir.)

BİRİNCİ ÖĞRENCİ-  "Kim bu cennet vatanın uğruna ol­maz ki feda?"
"Şüheda fışkıracak toprağı sıksan, şüheda!" 
"Canı, cananı, bütün varımı alsın da Hûda," "Etmesin tek vatanımdan beni dünyada cüda"

((Birinci öğrenci yerine geçer, ikinci öğrenci gelir:)

"Ruhu­mun senden İlâhi şudur ancak emeli
Değmesin mabedimin göğsüne namahrem eli;"
"Bu ezanlar-ki şehadetleri di­nin temeli-"

"Ebedi yurdumun üstünde be­nim, inlemeli."

(İkinci öğrenci yerine geçer, Üçüncü öğrenci gelir:)

ÜÇÜNCÜ ÖĞRENCİ-
"O
zaman vecd ile bin secde eder -varsa- taşım.
"Her cerihamdan ilahî, boşa­nıp kanlı yaşım," 
"Fışkırır ruh-u mücerred gibi yerden na'şım!" 
"O zaman yükselerek arşa de­ğer, belki, başım." (Üçüncü öğrenci yerine geçer,Dördüncü öğrenci gelir:)

"Dalgalan sen de şafaklar gibi ey şanlı
Hilâl!" 
"Olsun artık dökülen kanları­mın hepsi helâl." "Ebediyyen sana yok, ırkıma yok izmihlal:"

"Hakkıdır, hür yaşamış, bay­rağımın hürriyet;" "Hakkıdır, Hakk'a tapan, mil­letimin istiklâl."

(Çocuklar alkış tutarlar. Son­ra hep birlikte İstiklâl Mar­şı'nın bestesini söylerler

 

ANKETE KATILMAK İSTER MİSİN?
 


Bir yılda kaç kez tiyatroya gidiyorsunuz?
1-2
3-4
4-5
6-7
7-8
9-10
10'dan fazla

(Sonucu göster)


 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol